İnsan yemeğin ilk hangi halini yerse onu benimser, bir
şarkıyı önce kimden dinlediyse o tınıyı beğenir ya ben de şiiri ilk Ümit Yaşar
Oğuzcan ile tattım ve ilk büyüye onunla kapıldım. “Benim hayatım roman
değildir, baştan başa şiirdir benim hayatım.” diyen bir isimden öğrendiğimi
bilmek tüm olumsuz ruhani sarsıntılara rağmen iyi ki Ümit Yaşar ile başladım,
onun ile sevip onun ile küsüyorum ve iyi ki en çok onun dizelerine ağlıyorum
dedirtti. Hayat denen bu koşuşturmacanın güftesi Ümit Yaşar Oğuzcan’dan daha
bir güzel geldi yüreğime.
1926 yılında Tarsus’ta başlayan hayatını bir sayarak adım
atmış dünyaya.
Çocukluk yıllarından beri hayat gücünü Ümit Yaşar üzerinde
denemiş adeta. Ardı ardına olduğu ameliyatlar hani o herkesin çıkardığı
kızamığın en ateşlisini çıkarmasında bile bir ima aramış. Ümit Yaşar’ın
şiirlerinin ve nesirlerinin yüreğime dokunabilmesinin en büyük sebebi bu hayata
benim de adeta koşarak başlamak zorunda olmamdır. Kalbimde daima eksik olan
baba sevgisi ve sıcaklığı; oğlu Vedat’a yazdığı dizeler ile dağlanır ve oğlu
ile arasında anımsadığı o dostluk beni daima kıskandırır.‘Bir dostluk anımsıyorum aramızdaki gün gün değişen
Ama her gün biraz daha pişen acılarla büyüyen gelişen.’
derken Ümit Yaşar anımsamayışıma iç çekiyorum ve beni
kimsenin anımsamayacak oluşu kalbime bir çentik daha atıyor sanki. Vedat’a
kızıyorum çoğu zaman babasının intihara meyilli kalbini onarmaktan kaçıp da
ders verir gibi terk edişine kızıyorum. Oğluna, sevdiği kadınlara hatta tüm
güzel kalplere şiir, yalnız insanlara sahiplerini bulsunlar diye mektuplar
yazan buruk bir yüreği öylece bırakışına ve suçu ona atışına kızıyorum.
Eğer avuçları şiir dolu bir babam olsaydı onu acılar
denizinde boğmak yerine her dizesin bir gözyaşı her satırına bir tebessüm
bırakıp onu iyileştirmeyi tercih ederdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder